ilahi ve ezgi sanatçısı Rıza Kara kalp krizi geçirdi!

“Mevlaya Gider”, “Bu Gece”, “Filistin” ve “Seyreyle Güzel” gibi eserlerle milyonlara ulaşan sevilen ilahi ve ezgi sanatçısı Rıza Kara, fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Yapılan açıklamada, sanatçının kalp krizi geçirdiği belirtildi.




Edinilen bilgilere göre, birkaç gündür rahatsızlık hisseden Rıza Kara, fenalaşarak yakınları tarafından hastaneye kaldırıldı. Yapılan kontroller sonucunda kalp krizi geçirdiği anlaşılan sanatçı, hemen ameliyata alındı. Doktorların müdahalesiyle hayati tehlikeyi atlatan Kara’nın sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi. Sanatçı, yaşadığı süreci sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla sevenleriyle paylaştı.




Rıza Kara paylaşımında “Merhabalar kıymetli dostlarım, kısa bir süre aranızda olamadım. Geçirmiş olduğum kalp krizi nedeniyle ölümün ne kadar güzel olduğunu gördüm; korkulacak bir şey değilmiş. Fakat doktorlarımın çok ısrarı üzerine geri getirildim. Rabbim ‘henüz vadeniz dolmamış’ deyip tekrar geri gönderdi. Bu süreçte bir müddet yoğun bakımda, ardından serviste istirahat ettim. Şimdi evimde dinleniyorum, hamdolsun iyiyim. Bu süre zarfında arayıp soran, ziyaretime gelen, beni yalnız bırakmayan herkese çok teşekkür ederim. Yorgun kalbimde yeriniz de adınız da yazılı. Rabbime emanetsiniz” ifadelerini kullandı.

Neslihan: Hiç Sevmedim’in ardında derin bir hikâye var!

Bir döneme “Hiç sevmedim” şarkısı ile damgasını vuran sevilen şarkıcı Neslihan, müzik yolculuğunu ve şarkılarının ardındaki yaşanmışlıkları gazeteci Abdussamed Tosun’a anlattı.




Aslan, şarkının ortaya çıkış sürecini, “Bu şarkı, abla dediğim bir büyüğümün yaşadığı büyük bir kara sevdaya dayanıyor. Kavuşamadıkları bir hikâyeye tanıklık ettim ve bu yaşanmışlık beni o kadar etkiledi ki şarkıya dönüştü” sözleriyle özetledi. Sanatçı, müzikte his ve yaşanmışlığın önemine dikkat çekerek, “Bugüne kadar yazdığım şarkıların dinleyici üzerinde etkili olmasının nedeni, hepsinin bir yaşanmışlığın ürünü olması” dedi.




Günümüz müzik piyasasını da değerlendiren Aslan, çoğu şarkının ticari kaygılarla üretildiğini vurguladı. Ancak buna karşın hâlâ kaygısız ve değerli müzik üreten isimlerin olduğunu belirtti. “Ben şarkılarımın kısa sürede milyonlara ulaşmasından çok, klasikleşmesini önemsiyorum. Kalıcı eserler zaman içinde değer kazanıyor. Şarkılarım da yavaş yavaş dinleyiciye ulaşıp büyüyor” ifadelerini kullandı.

Mine Ayman ile 90’lara yepyeni bir yolculuk!

Yaptığı başarılı cover şarkılarla müzik dünyasındaki yolculuğuna devam eden Mine Ayman’dan bu sefer 90’lar coverı geldi. Söz ve müziği Barlas Erinç’e ait olan ve ilk olarak 1994 yılında yayınlanan “Böl Beni” şarkısını yepyeni soundla coverlayan Mine, kış aylarını yeni şarkısıyla ısıtmayı hedefliyor. Yüksek enerjili şarkısının yeni aranjesinde, mix-mastering ve gitarlarda Altan Turan imzası var. Günümüz soundunu yakalayan ve 90’lar sıcaklığını da koruyan yeni “Böl Beni” adlı şarkıya buzukisi ile Altuğ Öncü eşlik ediyor.




Hall Production & DMC etiketiyle tüm dijital platformlardaki yerini alan şarkıya usta yönetmen Halil Güzel tarafından çok renkli bir stüdyo klibi çekildi. Tüm pozitif enerjisi ve doğallığıyla kamera karşısına geçen Mine Ayman, günlük hayatta ve radyo programlarında da olduğu gibi içinden geldiği gibi yeni klibinde de dans etti. Studio Carbon’da çekilen klipte 7 farklı kıyafet giyen Mine, her bölümde farklı bir tarzla karşımızda. Fotoğraflarda da yine Halil Güzel imzası var.




İlk olarak Ferhat Göçer ile ft. yaptığı “Reva” şarkısıyla müzik yolculuğuna başlayan Mine Ayman, “Ben Kimselere Yar Olmam”, “Sev Beni” ve “Telefon Rehberi” şarkılarından sonra bu kez “Böl Beni” ile dinleyicileriyle buluşuyor.

 

Bodrum’da en iyi film ödülü sahibini buldu!

Bodrum Sinema ve Kültür Derneği tarafından; T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın değerli desteğiyle, Muğla Valiliği, Bodrum Kaymakamlığı, Muğla Büyükşehir Belediyesi, Bodrum Belediyesi ve Kos Belediyesi iş birliğiyle düzenlenen Bodrum Uluslararası Film Festivali, Bodrum Nurol Kültür Merkezi’nin yapılan kapanış töreni ile sona erdi. Sinemanın yalnızca bir görsel anlatım değil; aynı zamanda bir kültür, hafıza ve ifade biçimi olduğunu hatırlatan bu özel gecede, ödüller de sahiplerini buldu.




Altı gün boyunca altı farklı mekanda gerçekleşen festivalde; 15 ülkeden 19 film 34 gösterim ve sinema sektöründen onlarca uluslararası konuğun katılımıyla gerçekleştirilen soru-cevap ve atölye çalışmaları ile binlerce sinemasevere ulaştı. Sunuculuğunu, her yıl olduğu gibi bu yıl da festivale gönülden destek veren, deneyimi ve samimiyetiyle organizasyona ayrı bir değer katan Hakan Bilgin ile genç ve enerjik sunumuyla geceye taze bir soluk getiren Nevcan Su Özer üstlenirken, yorumcu Şenay Lambaoğlu da güçlü sesiyle törene bambaşka bir renk kattı.

Festivalin yıllardır emekle büyüttüğü bu anlamlı gecede, Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi ile Bodrum Belediye Başkan Vekili de onur konuğu olarak yer aldı. Festivalin jürisi Hülya Uçansu, Fadik Sevin Atasoy, Reza Mirkarimi, Elise Jalladeau ve jüri başkanı başkanı Tony Gatlif, en iyi film ödülünün yanı sıra bir filmi de Jüri Özel Ödülü’ne layık gördü.

Kazanan Filmler ve Jüri Gerekçeleri!

Uluslararası yarışma seçkisinde öne çıkan yapımlardan yönetmenliğini Alexandros Voulgaris’in yaptığı Yunanistan yapımı “They Come Out of Margo / Margo” filmi Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. En İyi Film ödülü ise; ödül heykelciğinin yanı sıra 10.000 Euro ödülüne hak kazanan, yönetmenliğini Elsa Kremser ve Levin Peter’ın yaptığı Avusturya – Almanya yapımı “White Snail / Beyaz Salyangoz” filmine verildi.

Jüri Özel Jüri Ödülü için Jürinin Gerekçeli Kararı.

“They Come Out of Margo sinematik bir sanat eseri. Bu cesur girişim, geleneksel hikâye anlatımının alışılmış tarzının dışına çıkarak büyücülük gibi etkisi güçlü bir konuyu ele alıyor. Herkes büyücülükten korkar. Bu film, yakamadıkları cadıların kızı olan bir kadının ruhunu anlatmaktadır.”




En İyi Film Ödülü için Jürinin Gerekçeli Kararı:

“Misha, Masha – onlar bizim çocuklarımız, kuzenlerimiz. Biz sanatçılar, sinemacılar olarak, çoğu zaman reddedilen, dışlanan, bastırılan, marjinalleştirilen ifade biçimlerine yakınız. Ve bu film, sanatın yaşayan bir ölü olmadığını kanıtlıyor.”

Bodrum Uluslararası Film Festivali, yalnızca gösterimlerden ibaret bir etkinlik değil; aynı zamanda düşünsel bir zemin, kültürel bir buluşma ve sanatsal bir meydan okumaydı. Festival süresince gösterilen her film, yalnızca bir hikâye değil; bir karşı duruş, bir hatırlayış, bir çağrı olarak Ege’nin kadim rüzgarları arasında katılımcıların belleğinde yer etti. Bodrum Uluslararası Film Festivali önümüzdeki yıl yeniden, sınırları aşan hikâyelerle, anlatılmamış seslerle ve sinemanın dönüştürücü gücüyle izleyicilerini bekliyor olacak.

 

Bahadır Tatlıöz ve Çağan Şengül’den “Yemin ettim” yorumu!

Türk müziğinin unutulmaz isimlerinden Kayahan’ın 1991 yılında yayınlanan ve hafızalara kazınan eseri “Yemin Ettim”, yıllar sonra Bahadır Tatlıöz ve Çağan Şengül’ün dinamik ve enerjik yorumu ile yeniden dinleyicilerle buluşuyor.

Sony Music Türkiye etiketiyle yayınlanan şarkı, geçmişin izlerini geleceğe taşırken iki farklıkuşağı bir araya getiriyor. Müziğin duygusal gücünü yıllardır sahnelerde hissettiren Bahadır Tatlıöz ile samimi ve naif yorumuyla dikkat çeken Çağan Şengül’ün tarzları bu projede güçlübir uyum yakalıyor.




Şarkının düzenlemesi deneyimli aranjör Cüneyt Yamaner imzası taşırken, klibin yönetmenliğini ise Bahadır Tatlıöz üstleniyor. Hem müziği hem de görsel dünyasıyla özenle hazırlanan proje, dinleyicilere kalplere dokunan bir deneyim sunuyor. Synthwave Disco tınıları ve elektronik ezgilerle modern bir form kazanan ‘Yemin Ettim’, sonbaharın melankolik atmosferine eşlik eden yeni bir yorumla yeniden hayat buluyor.




Kendi döneminde satış rekorları kıran ve yıllar boyunca dilden dile dolaşan klasik eser, şimdi bambaşka bir hisle yeniden müzikseverlerle buluşuyor. Kayahan’a içten bir anma ve derin bir teşekkür niteliği taşıyan proje, geçmişle bugünü bir araya getiriyor. Bahadır Tatlıöz ve Çağan Şengül’ün yeni projesi “Yemin Ettim”, 10 Ekim tarihinden itibaren klibiyle birlikte tüm dijital müzik platformlarında yayında!

Porte Sanat dergisi yayın hayatına başladı!

Sanat, kültür ve düşünce dünyasına yeni bir soluk kazandırmak amacıyla hazırlanan Porte Sanat Dergisi, yayın hayatına başladı. İlk sayısıyla büyük ilgi gören dergi, zengin içeriği, özgün yaklaşımı ve ele aldığı konularla dikkat çekti. Sanatın derinliklerine inen, entelektüel tartışmalara yer veren ve güncel meselelere farklı bakış açıları getiren Porte, kısa sürede dergi dünyasında kendine özel bir yer edindi.




Derginin ilk sayısında, birçok önemli isimle yapılan röportajlar ve araştırma dosyaları yer alıyor. Yazar Burak Turna, “Sevr ve Lozan aslında aynı antlaşmadır” sözleriyle tarih anlayışına farklı bir perspektif kazandırırken, medya manipülasyonunu konu alan kişisel filmi “Dezomedya” hakkında da ilk kez konuştu. Kurtlar Vadisi dizisinin usta oyuncusu Hakkı Ergök ise yayıncılığın dönüşümünü, sanatın değişen yönünü ve kendi sanat yolculuğunu samimi bir dille anlattı. Oyuncunun biyografisine dair özel detaylar da derginin sayfalarında yer aldı.




Yeni neslin yönünü aradığı bir dönemde gençlere rehber olabilecek fikir ve öneriler de Porte’nin ilk sayısında dikkat çeken içerikler arasında bulunuyor. Dergi, yalnızca bir yayın değil, sanatın, düşüncenin ve sorgulamanın kesiştiği bir platform olma hedefiyle yola çıktı. Online satış noktalarında yerini alan Porte Sanat Dergisi, gördüğü yoğun ilgiyle sanatın, kültürün ve düşüncenin hâlâ konuşulacak çok şeyi olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Usta oyuncu Tayfun Sav’a sanat hayatının 47. yılında anlamlı ödül!

Kültür, sanat ve edebiyat dergisi Ayar Dergi tarafından düzenlenen “Ayar Ödülleri”, Kadıköy Sineması’nda gerçekleştirilen görkemli bir törenle sahiplerini buldu.

Törende, farklı kategorilerde verilen ödüller sahiplerine takdim edilirken, yaşam boyu meslek onur ödülü, sanat hayatının 47. yılını geride bırakan usta oyuncu Tayfun Sav’a verildi. Rol aldığı Kurtlar Vadisi ve Kavak Yelleri gibi dizilerle hafızalarda yer eden Sav, ödülünü büyük alkışlar eşliğinde aldı.




Sav, ödül konuşmasında duygusal anlar yaşadı. Usta oyuncu, “47 yıllık sanat hayatım boyunca öğrendiğim en önemli şeylerden biri de insan olmayı başarmanın ve değerlerine sahip çıkmanın her şeyden önce geldiğidir. Yaradan’dan ötürü her canlıya saygı duymak, bayrağımıza ve ülkemize sahip çıkmak, bu toprakların değerlerini korumak hepimizin görevidir. Para elbette gereklidir ama asıl değer, geride bırakacağımız izlerdir. Sanat yoluyla gelecek nesillere eserler bırakabilmek, bu dünyadan göçerken arkamızda kalıcı ve anlamlı bir miras bırakabilmek çok kıymetlidir. Hepimizin sonunda varacağı yer bir avuç topraktır; önemli olan, bu topraklarda bıraktığımız eser ve izlerdir.” ifadelerini kullandı.

Sektörün kuralları onların sorunu, ben içimden geleni yapıyorum!

Müzik dünyasının samimi isimlerinden Murat Yürük, Gazeteci Abdussamed Tosun’a verdiği röportajda günümüz müzik piyasasına dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Doktorluk mesleğiyle de tanınan sanatçı, sosyal medya fenomenlerinden ticari baskılara kadar pek çok konuya eleştirel bir gözle yaklaştı.

Yürük, günümüzde müziğin markalar ve sosyal medya ile iç içe geçtiğini belirterek, “Müzisyen olmayan müzisyenler, anlamsız reklam projeleri ve zekasından şüphe ettiğim fenomenler… Bunların hiçbirini sevemem veya saygı duyamam” dedi.




Pop müzikte şarkıların ömrünün kısalmasına dikkat çeken Yürük, bunun hem piyasa dinamiklerinden hem de dinleyici alışkanlıklarından kaynaklandığını söyledi. Dijital platformların güçlü bir yönlendirici olduğuna vurgu yapan sanatçı, “Yine de iyi işler, uzun vadede dinleyicinin hafızasında kalabiliyor; rakamlar tek belirleyici değil” ifadelerini kullandı.

Ticari kaygılarla hareket etmediğini belirten Yürük, “Şarkılarımı insanlar severse mutlu olurum, sevmezlerse de kızmam. Ticari baskılara göre davranmak benim için çekici değil. Önemli olan, samimi kalabilmek” dedi. Dijital çağın hızlı tüketimine de değinen sanatçı, bu durumun şarkıların ruhunu gölgelediğini söyledi: “Milyonlara ulaşmak önemli ama benim için kalıcı olmak daha değerli. Bir şarkının anlamı insanların ruhunda iz bırakmalı.”



Sanatın dijital çağda kaybolmadığını, aksine demokratikleştiğini savunan Yürük, müziğin toplumsal rolünü ise şu sözlerle anlattı: “Müzik hem yön verebilir, hem motive edebilir, hem de toplumun ruhunu yansıtabilir. Bugün dijital çağın şarkıları, cinsellik ve suç gibi temaları işliyor. Yarın bu şarkılar, 2020’lerin ruhunu anlatan birer dönem hatırası olacak.”

Kendisini “müzik sanatının tarafında” gördüğünü belirten Yürük, sektörden ciddi gelir elde etmese de müziği tutkuyla sürdürdüğünü ifade etti: “Sektörün kuralları, sektörün sorunu. Ben ise kalpten gelen müzik üretmekten vazgeçmem.”

ABD Hapishanelerinde suçsuz yere yatılan 38 yılın karşılığı olabilir mi?

ABD’de Maurice Hastings adında bir adam, 38 yıl boyunca işlemediği bir suç nedeniyle gençliğini parmaklıklar ardında geçirmek zorunda kaldı. 1983’te bir kadına tecavüz edip öldürmekle itham edilen Hastings, ömür boyu hapse mahkûm edildi. Yıllar boyunca masumiyetini savunsa da kimse sesine kulak vermedi. Ta ki 2021’de dosya yeniden gündeme gelene kadar… Yapılan DNA testleri, Hastings’in suçsuzluğunu kesin olarak ortaya koydu.




Devlet şimdi ona 25 milyon dolar tazminat ödeyecek. Miktar büyük, hatta eyalet tarihindeki en yüksek rakam. Ama asıl mesele şu: 25 milyon dolar, kaybolan 38 yılı geri getirebilir mi? Gençliğin coşkusunu, özgürlüğün kıymetini, ailesiyle yaşanamayan anları, kaçırılan hayalleri parayla telafi etmek mümkün mü?

Devlet diyor ki: “Hata yaptık, kusura bakmayın.”

Ama işin doğrusu, bu sözler kaybolan yılları geri getirmiyor. Bu durum, aklıma Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin’in başrollerini paylaştığı Pardon filmini getiriyor. Filmde hatalar ve yanlış anlaşılmalar gülünç bir dille ele alınır, ama gerçek hayatta “pardon” demek ne yazık ki yeterli olmuyor.

Bu olay bir kez daha gösteriyor ki adalet mekanizmasındaki en ufak bir hata bile bir insanın tüm yaşamını altüst edebilir. Bir mahkeme salonunda verilen yanlış hüküm, yıllar sonra DNA ile çürütülebilir ama geçen zaman asla geri dönmez. Hastings’in yaşadıkları sadece kişisel bir trajedi değil; aynı zamanda adaletin ne kadar kırılgan olduğunu, devlet “yanlış yaptım” dese bile geride bırakılan hasarın telafi edilemeyeceğini hatırlatıyor.




Bugün Hastings özgür ve elinde milyonlarca dolar var. Fakat kaybolan 38 yılı hiçbir yargı kararı, hiçbir tazminat geri veremez. Belki de en önemli soru şudur: Bir ülkede, bir hukuk sisteminde, masum bir insanın bir gün bile haksız yere özgürlüğünden yoksun bırakılması kabul edilebilir mi?

Güllü son röportajında “anneme kavuşacağım günü bekliyorum” demişti!

Arabesk müziğin sevilen isimlerinden Güllü evinin balkonundan düşerek hayatını kaybetti. Ani ölümü ile sevenlerini yasa boğan sevilen sanatçı, katıldığı bir televizyon programında annesine olan özlemini dile getirmişti.

Güllü, konuşmasında “Evime gidelim buzdolabımı açalım, bir kutunun içinde bit kutu isot var. O isot’u ne atabiliyorum nede kullanabiliyorum. Annemin bıraktığı gibi buzdolabında, annem koymuş. O orda duruyor, onun orda durması bile benim için annemin o evde hala var olması demek. Bu geçmeyecek bir yara, anneme kavuşacağım günü bekliyorum” ifadelerini kullanmıştı.

 

 

Page 1 of 478

Powered by WordPress & Theme by Anders Norén